" İnsanlar çözümü göremediklerinden değil, sorunu göremediklerinden çözümsüz kalır. "
" It isn't that they can't see the solution. It is that they can't see the problem. "
Gilbert K. Chesterton

Card image cap

Arılardan zekiyiz ama onlar daha bilge!

Arı kolonileri, beslendikleri floradaki -insan eliyle ya da doğal- nedenlerle değişimler sonunda zaman zaman yuvalandıkları yerlerden (kovan) göç etmek zorunda kalıyorlar.

Bu durumda ortaya çıkan “Nereye göç etmeliyiz?” sorusunun cevabını milyonlarca yıldır, muhtemelen deneyerek ve giderek daha az yanılarak kendileri veriyorlar. Buna “kovan aklı” (hive mind) deniliyor.

İnsanlar uzun yıllardır bu süreci inceliyor ve çoklukla başarılı olan bu karar sürecinin doğasını anlamaya çalışıyor[1]. Örneğin, “Yeni nektar kaynaklarını nasıl arıyorlar?”, “Hangi bilgileri ve de nasıl toplayıp saklıyorlar?”, en önemlisi “Bir araya gelip bu bilgileri nasıl müzakere edip sonuca varıyorlar?”, “Kararlarını basit ya da nitelikli çoğunlukla mı alıyorlar?”, “Bu kararlar ne kadar doğru çıkıyor?” gibi.

Bu ansiklopedik nitelikli bilgi üzerinden cevabını bulmak istediğim soru, arıların en az %80 doğrulukla verdikleri karara yol açan müzakerede sadık kaldıkları ilke(ler) nelerdir ve türümüz bu konuda niçin bu denli başarılı değildir? Ya da “Daha yetkin olduğunu bildiğimiz beyin donanımımız ile ne yapıp da arılardan geri düşüyoruz?”.

Beyin ve düşünme süreçleri ile ilgili araştırmalar her geçen gün kimi gizemleri aydınlatıyor. Örneğin yakın zamana kadar öznel olduğu düşünülen sezgi (intuition) kavramının laboratuvar ortamında deneysel olarak gösterilebildiğini artık biliyoruz[2].

Bu bağlamda gözlemlerimiz şöyle bir hipotez ileri sürmeye götürüyor: Arılar, yeni nektar kaynakları hakkında önemli sayılabilecek bilgileri birer biyolojik sensor sadakatiyle kaydedip geri getiriyorlar ve “waggle dance”[3] adı verilen bir iletişim yöntemiyle “sensor verilerine yorum katmadan” müzakere ortamında paylaşıyorlar.

İşin içine, bir arının bir diğeri ile ilişkileri, sempati ya da antipatileri, ideolojileri, planları, dini görüşleri, rekabeti gibi faktörler söz konusu olmaksızın salt maddi gerçekliklerin karşılaştırılıp, daha “doğru” olan bilginin yanında toplanıyorlar.

Bu müzakereler sırasında bir işçi arı belirli bir uzaklıktan, 200 ila 500 arı arasındaki waggle dance yoluyla iletişimleri izliyor ve belirli bir olgunluğa varıldığı anda özel bir ses (piping deniliyor) çıkararak nitelikli çoğunluğun kararının benimsendiği[4] ilan ediliyor.

İnsan kümelerinin müzakereleri ise buna hiç benzemiyor. Arıların tek amacı hangi veri setinin daha işe yarar olduğunu aramak iken, insan kümelerinin amacı daha karmaşık. Akılcı karar ve zevk alma arasında gidip geliyor[5].

Şaşırtıcı sonuçlara varmak, bunları başkalarına duyurmak hemen herkese zevk verir. Tek adımlı bir düşünce yoluyla şaşırtıcı sonuca varmak zordur; bunun için çok adımlı süreçlere ihtiyaç var. Örneğin 1=2 gibi bir sonuç çok şaşırtıcıdır ve kanıtlanabilse çok da beğeni toplar. Bu amaçla bir düşünme zinciri şöyle olabilir:

a2-a2 = a2-a2
a(a-a) = (a-a).(a+a)
a=2a
1=2

Üç adımda kanıtlanan(!) bu sonuç çok keyif vericidir ve sıfırla bölme kuralı dikkatten kaçtığı sürece çok da beğeni toplayabilir.

Benzer biçimde, düşünce zincirleri arasına, yanlışlar, tahminler, temenniler, nefretler, tutkular, sempati/antipatiler, ideolojiler ve biraz da doğrular katılarak -hele de unvan ve ses yüksekliği eşliğinde- uzun zincirler oluşturulursa kahvehane veya TV tartışmalarındaki durum ortaya çıkar; yani sıfır değerinde düşünceler.

Kişilerin -muhtemelen kendilerinin bile farkında olmayabilecekleri- onlarca ön yargı altında, nesnel olarak niteledikleri ama büyük ölçüde öznel seçimlerin söz konusu olduğu, bunların kurumsal, toplumsal çıkarlarla birleşerek daha tanınmaz hale geldikleri görülüyor.

Bütün bunların önemi nedir?

Tüm yaşam sorun çözmekten ibarettir” Karl Popper’in ünlü sözü. İçinde yaşadığımız toplumun bir stok oluşturmuş ve her geçen gün kendi içinde yeni bileşikler yaparak büyüyen sorunları ve de bunları çözmek için gereken Birleşik Akıl’lar[6] yerine tek akıllara yönelişimiz de bir realite.

Bu olgu dikkate alındığında, zincir baklaları içine beğeni artırıcı ama değer azaltıcı elemanlar katılmış düşünceler yerine, biraz alçakgönüllü davranıp arı dostlarımızdan kopya çekmek, sorun stokumuzun artışını durdurabilmek için gerçek bir beka meselesi olarak ortaya çıkıyor.

Bu durumda başarılı bir müzakere[7] için, düşünce zincirlerimiz içindeki değer azaltıcı elemanlardan sıyrılmak, onları en azından askıya almak gerekiyor ki bunun ne denli güç olduğu da belli.

Bu yolda yapılabilecekler sınırlı da olsa yok değil, işte birkaçı:

·                    Bir sorun çözmek amacıyla Birleşik Akıl (kovan aklı) üretecek kişiler, cinsiyet, etnik köken, inanç vd. kültür öğeleri açısından farklılıklar içermeli.

·                    Kişiler içinde, yürürlükteki paratdigmaların uçlarına götürebilecek provokatif düşünceleri ileri sürebilenler bulunmalı.

·                    Bir sorun çözme müzakeresinin performansı, kişiler arası etkileşimlere, o da, kişilerin başkalarının fikirlerinden etkilenerek kendi düşüncelerinde değişiklik yapmalarına, hatta düşüncesini terk edip başka bir düşünceyi benimseyebilme esnekliğini göstermesine ve de gerektiğinde bunu defalarca tekrarlayabilmelerine bağlıdır. Buna göre kişiler böylesi bir esneklik konusunda bir ön-yönlendirmeye razı olabilirler.

·                    Ve en önemlisi, kişilerde şöyle bir önyargı oldukça yaygındır: “Doğru tektir, aklın yolu birdir; çok sayıda kişi bir araya gelse de -adını ne koyarsanız koyun- ortaya farklı bir şey çıkmaz”.

Birleşik Akıl (kovan aklı, hive mind) kavramının inanılması güç sihiri, insanoğluna göre daha az zeki arıların, daha yüksek bilgelik göstererek “doğrularına bizler kadar güvenmediğini” gösteriyor.

Bu nedenle “birikimlerimizi (müktesebat) askıya alabilme” + “objektif bilgi kaynaklarından daha çok yararlanma”, üzerinde en çok durulması gereken nokta olarak öne çıkıyor.

Sonuç

Kendi tek akıllarımıza, birikimlerimize bu denli güvenerek gelebildiğimiz son durak burasıdır. Eğer yolculuğa devam edilmek isteniliyorsa bu inatlardan -hep birlikte- vazgeçilip, Birleşik Akıl alçakgönüllülüğünü kabul etmek zorunlu görünüyor. Yeni bir başlangıç aramıyor muyduk, işte burada.



Tınaz Titiz
6 Nisan 2019


[1] bkz. http://bit.ly/2KcpLNV Sıra No. 2-MD ve 3-MD

[2] bkz. http://bit.ly/2H3cRvT

[3] Arıların gövdelerini titreterek ve kanatlarını oynatarak sağladıkları iletişim yöntemine verilen ad.

[4] Kararın salt ya da nitelikli çoğunlukla alındığı, bir araştırmanın konusu olmuştur.

[5] Bkz. https://npistanbul.com/tr/haber/362/beynimiz-nasil-calisiyor-tarhan-harward-business-review-e-yazdi

[6] Uzlaşı (ortak akıl) bir müzakereye katılan kişiler arasındaki kesişim kümesidir.  Birleşik Akıl ise, kişilerin tümünün katkılarından oluşan akıldır. Birleşik Akıl’a katkıda bulunanların hiç birisi sorunu tek başına çözemeyebilir, ama tetiklediği bir ipucu yoluyla çözümün yolunu açabilir. Bu durumda uzlaşı olamayabilir ama çözüm mümkün hale gelebilir. Tabii ki hem soruna çözüm bulup hem de uzlaşı oluşturmak en iyisidir; ancak bu her zaman -hatta çoğunlukla- mümkün olmayabilir.

[7] Türkiye sorunları üzerine çalışan bir grup (bkz. www.BirlesikAkilAgi.com), sorunların çözümü için algoritmik bir yöntem üzerinde çalışıyor. Bu yoldaki denemelerin birisinde uygulanan kurallar (http://bit.ly/2Vo9QgL) ve Ortak Erişimli Müzakere Formu (http://bit.ly/2UjYi1u) söz konusu müzakere için bir örnektir.

 

Search