" İnsanlar çözümü göremediklerinden değil, sorunu göremediklerinden çözümsüz kalır. "
" It isn't that they can't see the solution. It is that they can't see the problem. "
Gilbert K. Chesterton

Card image cap

İNSAN YARATILMIŞLIĞININ MİSYONU ÜZERİNE

 

Doğa’daki varlıkların yaşamsal faaliyetleri, sonsuz çeşitlik içinde, karşılıklı fayda sağlayıcı nitelikte gerek kendi içlerinde gerekse birlikte bir Bütün ve göz kamaştırıcı Harmoni oluşturuyor. 

Onlara insan türünün de katılması, Bütün’e sanatsal faaliyetleri ile güzellikler katsa da Yıkıcı Bencillik etkisiyle zarar doğurmaları daha yaygın bir gerçek. 

İnsana özgü etkileşimlerde çıkar çatışması nedeniyle ihtilaf, yani anlaşmazlık; sonuçta da zarar doğması pek olağandır. İhtilaflı etkileşimlerde taraflardan birisinin, hakkından fazlasını istiyor olması ve güçlünün lehine, güçsüzün aleyhine çözülmesi de sık görülen hallerdendir.

Evrensel bir olgu olarak olaylar sürekli ve ancak koşulları oluşan olaylar vuku buluyor olmasına rağmen ihtilaflar, belirli bir olaylar zinciri sonunda “Bardağı taşıran son damla” etkisiyle çıkıyor. İhtilafa konu olayın oluşum süreci, kimin hangi fiilinin önceki durumu değiştiren etkiyi yarattığına, faturayı kimin ödeyeceği sorununa dönüşüyor. 

“Son damla” meselesi, çiftler arasında boşanmaya giden süreci başlatabildiği gibi ülkeler arasındaki savaşların ateşleyicisi de olabiliyor. Artık son damlayı ve/ya öncekileri kimin damlattığının önemi kalmaz. Hırsların tatmini süreci başlar. 

Hangi noktadan sonrasının tayin edici olduğuna; yani Milat olarak hangi olayın/tarihin alınacağına karar vermek hakkaniyet ister. Yıkıcı Bencillik güdüsüyle kendi çıkarına uygun olanı dayatan, güçlünün hukukuna güveniyor demektir. Bütünsel bakıldığında kazananı olmayan bir sürece girilmiş olur.

Bir de şöyle düşünülse; karşı karşıya bulunulan ve çözümü aranan çıkar çatışmasına, 14 Milyar yıl önceki Big Bang - Büyük Patlama sebep olmuş olamaz mı?. O patlama olmasaydı, olayımız da vuku bulmazdı!... Demek, niye yalan olsun!.. Veya Patlamadan birkaç mili mikro saniye sonra “toz-duman” ortamında Proton, yani Hidrojen çekirdeği değil de başkası oluşsaydı?... 

Olasılıklar sonsuz.  Örneğin içinde Hidrojen ve Helyum çekirdeklerinin füzyonuyla başka elementlerin teşekkül ettiği, bizim dünyamıza en yakın yıldız, Güneş 4,6 milyar yıl önce değil de daha geç veya daha önce oluşsaydı?.. Veya uzayda sönen yıldızlardan kopup gelen gezegenlerden birisi, bizim 4,5 milyar yıllık Yerküremiz olmasaydı veya kısa bir süre sonra onun yörüngesine Ay oturmasaydı?.. Haydi diyelim ki oturdu; ya Yerkürenin etrafında bir turunu 28-29 günde tamamlayan Ay o gün, 14. Gününde olup tepemizde tepsi gibi parlıyor olmasaydı yine de bizim olay olurdu demek ne kadar doğru? 

Daha yakınlara gelelim. Homo Sapiens insan türü olarak dünyamızın geçirdiği evrelere 40-50 bin yıl önce katılışımızdan bu yana vuku bulan sayısız değişimlerle de olayımızı ilişkilendirmek mümkündür. Kleopatra’nın burnuyla bile!... Görüldüğü üzere, zaman skalasını geniş tutup daha bütünsel bakılınca, insanın günlük yaşamında bir kaşık suda fırtına koparmasındaki “anlam fakirliği”, dolayısıyla aç gözlülüğü, iyice komikleşiyor!..

Genel geçer -fakat asılsız- bir söylemle insan türünü bir de “eşrefi mahlukat” sayarlar. İnsanlar arasında çok şerefli, erdemli, ilim irfan sahibi gerçekten çok değerli olanları vardır; inkâr edilemez. Ama, zarar verici mahluk nitelikli insanlardan da çok var. Nitekim yaratıcısı da insanı “en güzel şekliyle yarattığını söylüyor; ama hemen ardından, aşağıların aşağısına savrulabileceğini”; “çok aceleci, cahil ve zalim olduğunu” da söylüyor.

İnsan türünün biyolojik gelişim sürecini, hayvanlar aleminden örneklerle kıyaslayınca şaşırtıcı bir durum karşıma çıkıyor. Bir fil yavrusu, bir zürafa yavrusu, bir at yavrusu tay, inek yavrusu buzağı, koyun yavrusu kuzu vb ana karnından çıkar çıkmaz ayaklanıyor. Bunlar birkaç ay ile bir iki yıl arasında kendine yeterli bağımsız bireyler olarak toplumlarına katılıyor; yavruluyorlar.

İnsan yavrusu ise, kendi ayakları üzerinde duracak, kendine yeterli, toplumuna değer katan birey haline gelinceye kadar -ülkesine, toplumuna göre biraz kısa biraz uzun olsa da- 25-30 yıl geçiyor. Bu süre boyunca annesi, babası ve toplum onun yetişmesi için emek veriyor, değer harcıyor. “Sonuçta o bir insan; hayvanlardan farklı pek çok becerilere sahip, gelişimi zaman alıyor; normaldir” denebilir. 

İtiraz etmiyorum; ama toplumumuz bağlamında değerlendirdiğimde şu sorunun cevabını gönül rahatlığıyla veremiyorum. 

Ülkemiz insanı bugün yaklaşık 70 yaşına kadar üretim süreçlerinde yer alabiliyor. Yani yetişmesi için geçen süre düşülürse, 40-45 yıl üretici olabiliyor. Yatırımın geri ödeme süresi o kadar!.. Rakamsal verimliliği hakkında daha çok şey söylenebilir. Ama ne ürettiği; ürettiğinin toplumun hangi değerler hanesine katkı olduğu üzerinde durmak gerekiyor. 

Eğer salt kendi varlığını sürdürmeye yönelik ihtiyaçlarını kazanma ve bakmakla yükümlü olduğu neslin yetişmesine yetecek ölçüde ise bunun toplum adına katma değeri, yetiştirdiği çocuk kadar demektir. Daha çoğu ile -maddi ve zihni kazanımları- ile toplumsal gelişmeye yaptığı katkı, (+) katma değerdir. İnsan olmanın misyonu, bu artı değeri çoğaltma ekseninde yaşamsal faaliyette bulunmak olsa gerek.

14 Milyar yaşındaki Evren’in 4,6 Milyar yıllık Güneşi ve harika harmonisiyle son bir milyon yılını faunası ve florasıyla süslenmekle geçirmiş Yeryüzü güzelliklerini doğru algılayıp onlara eşlik etmek varken, tüketim malı gibi görüp tahrip edenlere ne demeli? 

Soru sorarak merak ettiğini öğrenecek, öğrendikleriyle düşünecek daha 5-6 yaşındaki çocukların zihinlerini soru soramaz hale getiren, şalvar giydirip sarık takarak Kur’an ezberletmeyi sözde dindarlık sayanların yaptıkları da yıkıcı bencilliklerini tatmin değil de nedir? 

Sömürgen egoistlikle başkalarından aktardığı değerleri kendisi için biriktirmek; varlığı ile başkalarına fayda sağlayıcı olmayı başaramadan bu dünyadan göçüp gitmek ne acımasız bir kaynak israfı... 

Yukarıda konu edindiğimiz isimsiz ihtilafın taraflarından en az birisi bu kafileden değil midir?...

23.08.2021

Dr. Necati Saygılı

 

[1] Tutarlılık ya da Bütünlük üzerine: https://bit.ly/2wUGlfB

[2] https://bit.ly/3jZizkZ 

[3] Yıkıcı Bencillik: Çıkarlarını başkalarının çıkarları içinde düşünen gözetici Bencillik karşıtı. Sömürgen Egoist

[4] https://bit.ly/2ZpmBfy

[5] Tîn Suresi – 4,5

[6] Ahzâb Suresi - 72

Search