" İnsanlar çözümü göremediklerinden değil, sorunu göremediklerinden çözümsüz kalır. "
" It isn't that they can't see the solution. It is that they can't see the problem. "
Gilbert K. Chesterton

Card image cap

SENİN YERİNDE BEN OLSAM - Dr. Necati SAYGILI

Günlük konuşmalarımızda sıkça kullanılan bir söz kalıbı. Empati ne demek diye sorulsa da bu kalıba uygun cevaplanır.

Öyle söyleyince, kendimizi -ilgili her kim ise- başkasının yerine gerçekten koymuş oluyor muyuz? Diğer bir söyleyişle Empati, işlevsel anlamıyla da o kadar yalın tanımlanabilir mi?

Birkaç yıl önceydi; Empati nedir? diye bir soruya muhatap olmuştum; sorunun yanıtını bildiğimi sanarak yukarıdaki gibi cevapladım. Profesyonel İletişim Uzmanı soru sahibinin anlattıkları, cevabın o kadar da basit olmadığını ortaya koyduğunda şaşıp kalmıştım.

Başkasının yerine kendini koyarak işlevsel bir empati yapmanın koşulu, onun hayatında olan ama kendisinde olmadığı için varlığından haberdar olmadığı sınırlayıcıları öğrenmek ve o koşullarla kendisini sınırlanmış hissettikten sonra ancak karşısındakinin adına düşünmeye, konuşmaya başlamaktır; diye açıklamıştı.

Bu konuşma şöyle bir bağlamda geçmişti. Bir mesaj vermek istiyorsanız alıcı ile aranızda bir iletişim köprüsü olması gerekiyor. Karşınızdaki çeşitli açmazlar içinde ve sizi dinlemeye henüz açık olmayabilir. Mesajı vermek isteyen de karşıdaki alsın isteyen de siz olduğunuz için o köprüyü oluşturmak size düşüyor. Kısa kısa sorularla onu konuşturup, içinde bulunduğu açmazları, sınırlayıcıları kavradıktan sonra onun dili ve açmazları üzerinden mesaj aktarmayı denemek, size güven duymaya ve mesajınızı almaya açık hale getiriyormuş.

O sınırlayıcılar arasında evde elektriğin kesilmiş, bir hukuksuzlukla karşı karşıya, çocuğun haylazlığı, işten çıkarılmış, maddi-manevi baskı altında olmak vs.. Bu ve benzer olasılıklarla yüzyüze olabilen birisinin sizi dinlemesi, kavraması gerçekçi mi? Atalarımız “bekara karı boşamak kolaydır!” sözünü boşa etmemiş!..

Dinlemiyorlar!.. demeden önce düşünmek gerekiyor Öğretmenler kadar, topluma mesajı olanlar için de ufuk açıcı, ilginç bir tespit.

Bir dostum geçenlerde paylaştığı e-posta mesajında münasebetsiz bir anda beklenmedik bir durumla karşılaştığını; o vesileyle yaşantımızdaki bağımlılıklarımızı gündeme getiriyordu. Geçmişte daha beteri benim de başıma geldiği için bağımlılıklarımıza yeni bir örnek aradım. Olmaz ya farz edelim ki oldu; artık elektrik yok!.. Haydi bakalım düşün?.. 

Hep yararlandığımız; ama varlıklarına alıştığımız için habersiz yaşadığımız nice koşullarla kuşatılmışlığımızın çaresizliği ile baş başa kaldım. Empati bağlamında sözünü ettiğimiz sayısız açmazlar ve bağımlılıklarla kuşatılmışlığımız, Guliver’in halini düşündürdü.

Karşılaştığımız sorunlar, yaşam koşullarının bütünlüğü içerisinde yararlandığımız konfor unsurlarının sürdürülemez duruma gelmelerinin sonuçları oluyor. Onların varlığından habersizliğimiz, olasılıklarını hesaplayamamış olmamız bir gün karşımıza sorun olarak çıkıyor.  

Herkes, kendi koşullarında az veya çok belli bir yaşam konforuna sahip.  Konfor bileşenlerinden birinin, yokluğunun vereceği rahatsızlık, kişiye ve duruma göre değişiyor. Örneğin o gün bütün şehirde elektrikler kesik olacaksa bundan herkes etkilenecektir. Ama internetin olmaması herhalde, daha derinden etkileyecektir. 

Demek oluyor ki başkalarına, verdikleri hizmetlere ve ürettiklerine ihtiyacımız dolayısıyla bağımlığıyız. Ürettiğimizden çok satın almak durumundaysak veya kazancımızdan fazlasını harcıyor ve fakat artı değer de üretmiyorsak borç verenlere bağımlıyız. Borç verenin emir de verdiği biliniyor. Korona Virüs nedeniyle hiç aklımıza getirmediğimiz nice bağımlılıklarımızla karşılaştık. Aşı üretenlere bağımlıyız. Parayı veren düdüğü çalıyor!.. Çip (elektronik parça) üretim yetmezliği Otomotiv sanayiine zor anlar yaşatıyor. 

Yani insan, yerel veya uluslararası çerçevede ait olduğu ekosistemin bütün unsurlarına, canlı cansız varlıklara, yarar sağladığı ölçüde ve evrensel boyutta bağımlıdır. Bireysel veya toplumsal ölçekte kendi dışındakileri başkaları deyip ötekileştirse de onların sağladıkları faydalardan yararlandığı ölçüde onlara bağımlıdır. 

Bu gerçeği derinden kavraması ve bilincine kazıması için onların varlığı ile ve/ya yaşamsal faaliyeti ile sağladığı faydalardan bir veya birkaçının yokluğunu tasavvur etmesi gerekiyor. Başkası kavramının insan, hayvan, bitki -canlı ve cansız- bütün varlıkları kapsadığını unutmadan onlara bağımlı olduğunu fark edecektir. 

Örneğin artık yağmur yağmayacak, rüzgâr esmeyecek, arılar olmayacak, toprak yeşermeyecek, her meslekten insanlar üretmekte oldukları ürünleri artık üretmeyecek; sundukları hizmetleri artık yapmayacak hallerinden bir veya birkaçından mahrum kalsa... o insan ne yapardı?.. 

Düşünmeye devam etsin!... Başkaları dediği kesim için kendisinin de bir başkası olduğunu; birlikte var olmanın sürdürülebilirliği açısından yok sayılamaz bir aktör olduğunu fark etse... 

Yine de evrensel bütünlüğü görmezden gelir, mensup olduğu kesimden saymadığını ötekileştirir, kamplaştıranların değirmenine su taşımaya devam eder miydi? 

Diyeceğim o ki insan, doğal yaşamda bütün varlıkların başkalarına fayda sağlayıcı harmonik yaşam biçiminin benzeri bir tarz edinmeli. Büyük bütünün zararına olmayan; tersine Ortak Yarar’ı büyüten, birlikte bir arada, dayanışarak yaşamanın koşullarını öğrenmek, belirlenirken, korunup geliştirilirken katılımcı olmak, yani doğal bağımlılığı kavramak, diğer bütün bağımlılıklarımızı anlamlı kılmakla kalmaz; insanî değerleriyle de gelişmiş bir toplum olmanın yolunu açar gibi görünüyor.

Doğal bağımlılıktan Gelişmiş Toplum olmaya giden yolun taşlarının belirlenmesine; döşenmesine katkı, gelecek kuşaklar için büyütülecek uzun soluklu bir projenin konusu olmaya değer. 

Çiftlikköy, 23 Eylül 2021

 

Dr. Necati Saygılı

 

---------------------------------------------

https://bit.ly/3kAJiYy 

Search